Close

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE KARŞI KÜRESEL ÖLÇEKTE ÇABALAR ve ÇÖZÜM İÇİN YENİ PERSPEKTİF

ÖZ

İklim değişikliği yakın tarihimizin en çetin sorunlarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sorun, Dünya üzerindeki canlı yaşamını tehdit etmesi sebebiyle dikkate alınması gerekir. İklim değişikliği, on yıllarca aşılması için mücadele verilen ve henüz istenen seviyelerde başarının sağlanamadığı bir mücadele sahasıdır. Sorunun çözümü adına atılan ilk resmi adımlar 80’li yıllarda görülmektedir. Bu yıldan itibaren zamanla hükümetlerin gündemine girmeye başlamış ve çözüm aranması süreçlerine başlanmıştır. Bu adımların en bilinenlerinden biri olan Kyoto Protokolü ise hükümetlerin belirli periyotlarla iklim değişikliği meselesini görüşmek ve meselenin çözümü için atılacak adımlarda mutabakat sağlamak amacıyla bir araya geldikleri Taraflar Konferansı sırasında varılan bir anlaşmadır. Taraflar Konferansı ile hükümetler, çevre koruma yasaları ve iklim değişikliğini önleme amacıyla düzenlemeler getirmiştir. 2020 yılı itibari ile yaklaşık 40 yıllık süregelen resmi çalışmaların sonucunda kirletici gaz salınımlarındaki değişim bu görüşmelerin ve alınan kararların değerlendirilmesi için yeterli kaynak oluşturmaktadır. İklim değişikliğini önleme çabalarının tarihsel seyrinin açıklanması sonrasında, değerlendirilmesinin yapıldığı bu çalışma ile sorunun çözümüne engel durumlar açıklanarak, sorunun temeline dair değerlendirme yapılmıştır.

Anahtar Kelimeler

İklim değişikliği, Taraflar Konferansı, UNFCCC, Kyoto Protokolü, Sürdürülebilirlik.

1.    GİRİŞ

Canlı yaşamının devamlılığı için uygun koşulları sağlayan dünya, içinde yaşadığı canlılar ile etkileşimleri ve gezegenlerin hareketleri sonucunda günümüz şeklini almıştır. Bu etkileşimlerin en büyüğü insan eli ile gerçekleşmektedir. Etkileşimin boyutlarının kamuoyuna sunulması iklim değişikliği sorunu ile gerçekleşmiştir. İklim değişikliği tehlikesinin güncel hızda varabileceği boyutlar yalnızca insan yaşamının değil, Dünya üzerindeki tüm canlı yaşamının tehlikede olduğuna işaret etmektedir. Bu değişim hızının yavaşlatılması sonrasında durdurulabilmesi sorumluluğu da yine insanın elindedir. İklim değişikliği sorununun çözülebilmesi adına atılan resmi adımlar neticesinde 90’lı yıllardan günümüze kadar her yıl düzenli olarak toplanan Taraflar Konferansı, bu soruna karşı hükümetlerin ortak hareket çağrısının bir sonucudur.

Taraflar Konferansı insan eli ile üretilen kirletici gazların yönetilmesi ve çevreye etkilerinin düşürülerek sıfırlanması adına atılan hükümetlerarası resmi toplantılardır. Bu toplantıların konusu iklim değişikliği sorunu çevresinde belirlenmektedir. Taraflar Konferansının her biri, önceki konferanslarda alınan kararların uygulanmasının değerlendirilmesi sonrasında yeni kararların alınması çerçevesinde ilerlemektedir. Bu konferansların üçüncüsünde varılan mutabakat olan Kyoto Protokolü, iklim değişikliği denildiğinde akla gelen ilk resmi çabalardandır. Kyoto Protokolü de dahil Taraflar Konferansı kararları çeşitli sektörlerde kısıtlamalar, yasaklar ve sınırlamalar getirmiştir. Enerji verimliliğini ve temiz üretimi destekler politikalar yürütülmeye çalışılmıştır.

Bu makalede iklim değişikliği sorununa karşı küresel çabaların seyri açıklanmıştır. Genel seyrin açıklanmasının ardından çabaların neticeleri için kısa değerlendirmeler yapılarak detayları için kaynak gösterilmiştir. İklim değişikliği sorunun çözülmesinde zorlaştırıcı unsurlar gösterilerek, çözüm için tavsiyeler sıralanmıştır.

2.    TARİHÇE

İnsan faaliyetlerinin iklime etkileri ilk olarak 1979 yılında Birinci Dünya İklim Konferansında (WCC) kamuoyuna sunuldu. Kamuoyunun bilinçlenmesi ile hükümetler, iklim değişikliği hakkında tavır ve söylem geliştirmeye başladı. Bu anlamda ilk adım Malta hükümetinden gelmiştir. 1988 yılında BM Genel Kurulu aldığı kararla küresel iklimi koruma çağrısında bulundu.

Atılan bu ilk adımın ardından aynı yıl BM ve Dünya Meteoroloji Örgütü, iklim değişiminin nedenlerinin ve etkilerinin araştırılması için “Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli” (IPCC) adında yeni bir organ oluşturdu. Bu oluşum 2 yılın sonunda yayınladığı Birinci Değerlendirme Raporunda küresel iklim değişimi sorununun bir gerçeklik olduğunu ve tüm dünya için bir tehdit oluşturduğunu bildirmekteydi. Raporun yayımlandığı 1990 yılında düzenlenen İkinci Dünya İklim Konferansında konuyla ilgili küresel ölçekte bir anlaşmaya gidilmesi kararı alınmıştır. Kararın uygulanması adına hükümetlerarası görüşmelerin yürütücüsü olarak da Hükümetlerarası Müzakere Komitesi (INC) belirlendi.

INC bünyesindeki hükümetlerin görüşmelerinin sonucunda 1992 yılında İklim Değişikliği Çevre Sözleşmesi hazırlandı. 188 ülke ve Avrupa birliği sözleşmeyi imzaladı ve 1994 yılında sözleşme maddeleri yürürlüğe girdi. Böylece her yıl düzenli olarak Taraflar Konferansında (COP) taraf hükümetler toplantı düzenlemeye başladı. Taraflar Konferansının amacı, iklim değişikliği tehlikesine karşı önlem kararlarının alınması, bu kararların yürürlüğe girmesinin incelenmesi, raporlanması ve gerekli güncellemelerin yapılmasıdır. Bu konferansların en bilineni Kyoto Protokol Sözleşmesinin imzalandığı Üçüncü Taraflar Konferansı’dır (COP3). Protokolün kabulü ile beraber küresel ölçekte iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında hareket planının genel hatları belirlendi.1

3.    TARAFLAR KONFERANSI

1992 yılından başlayarak günümüze kadar her yıl küresel iklim değişikliği önleme kararları alınması ve kararların denetlenmesi için bir araya gelinen konferanslardır. Bu konferansların ilki Berlin’de gerçekleşmiştir. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) bu konferansın çıktısıdır. Böylece gelecek konferanslarda alınacak kararların sınırlarının neler olacağı genel hatları ile belirlenmiş oldu. Bu konferansların çıktılarından bazıları kapsamlı güncellemelerden geçtiği ve hareket planında ciddi değişimlere neden olduğu için konferans adlarının önüne geçerek özel kararlar halinde isimlendirilmiştir.

3.1.         Berlin Buyruğu (COP1)

Berlin Buyruğu, 1. Taraflar Konferansında (COP1) alınan kararlardır. Berlin Buyruğu ile küresel iklim değişikliğini önleme kararlarının genel çerçevesi çizildi. Genel hatları ile konferans tarafları ve gözlemcileri, bunların sorumlulukları ve taraf hükümetlerin 1990 yılına göre her yıl karbon salım miktarlarında azaltıma gitmesi gibi kararları içeriyordu.  Ayrıca, COP tarafından alınan kararların takip edilmesi ve araştırılması adına 2 önemli yardımcı organ oluşturulmuştur.2 Bunlar:

  • Bilimsel ve Teknolojik Danışma Yardımcı Organı (SBSTA),
  • Uygulama Yardımcı Organı’dır (SBI).

3.2.         Kyoto Protokolü (COP3)

Taraflar Konferansının Japonya’nın Kyoto kentinde gerçekleşmesi sebebiyle alınan kararlar kentin adıyla Kyoto Protokolü olarak isimlendirilmiştir. Kyoto Protokolü, Berlin Buyruğu olarak bilinen Birinci Taraflar Konferansında belirlenen genel çerçevenin uygulanması adına genel hedefler ve yönlendirmelerin çıkarıldığı hükümetleri bağlayıcı çerçeve sözleşmedir.3

3.3.         Buenos Aires Eylem Planı

Taraflar konferansının dördüncüsüdür (COP4). Kyoto protokolü iklim değişikliği önleme çabalarının genel çerçevesini çizdi ve sözleşme taraflarının yükümlülüklerini sözleşme ile resmiyete çevirdi. Ancak pratikte yapılacaklara dair detaylar protokol metninde bulunmuyordu. Kyoto Protokolünün yürürlüğe girdiği tarihten 1 yıl sonra Buenos Aires’te olağan toplanan taraflar konferansı, sözleşme taraflarının pratikte izleyeceği eylem planlarına dair somut ve pratik çözümler getirdi. Yani Kyoto Protokolü ile çevreye karşı duyarlılık taahhüdünde bulunan taraflar, eylem planı ile taahhüdün getirdiği yükümlülüklerin netleştirilmesi adına adımlar attı. İklim değişikliğinin küresel ölçekte bir sorun olması sebebiyle Taraflar Konferansının bu sorunla başa çıkılabilmesinin yolunu, topyekûn dünya ülkelerinin eylem planına katılımı olarak belirlemişti. Bu nedenle Kyoto Protokolü çatısı altında Buenos Aires Eylem Planının netleşmesi için belirlenen tarih 2 yıl sonraki 6. Taraflar Konferansı (COP6) olarak belirlenmiştir.4

3.4.         Marakeş Anlaşması

Buenos Aires Eylem Planı, karar için belirlenen tarih-6. Taraflar Konferansında- taraflar arasındaki siyasi anlaşmazlıklar ve gerilimler sebebiyle karara bağlanamadı. Bu gerilimler, azaltım taahhütlerinin yerine getirilmemesi, mali yardım konuları ve ABD’nin kararlar karşısındaki tutumları sebebiyle konferans yarıda kesilmiştir. 1 yıl sonra yeniden toplanan konferans Bonn Anlaşması ile tartışmalı olan maddelerle alakalı bir anlaşmaya varabildiler. Ancak hala mücadele pratikleri netleşmiş değildi. Kapsamlı bir Eylem Planı Kararlar paketi ancak Marakeş’te düzenlenen 7. Taraflar Konferansında (COP7) karara bağlandı. Bu kararlar paketi Marakeş Anlaşması olarak bilinir. Bu kararlar ile birlikte 1979 yılından 2002 yılına kadar 23 yıl süre gelen iklim değişikliği konulu resmi müzakere turları geride kaldı.5

3.5.         Paris Anlaşması

Kyoto Protokolünün 2020 yılında geçerliliğini yitirecek olması sebebiyle 21. Taraflar Konferansında Paris Anlaşması hazırlanmıştır. İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine sabık kalınarak, Kyoto Protokol metninin kapsamının genişletilmesi ile oluşturulan Paris Anlaşması metninin yürürlüğe girmesi için ön şartlar belirlenmiştir. Ön şartların gerçekleşmesi durumunda sözleşme yürürlüğe girecektir. Anlaşma şartlarının yerine getirilmesi durumunda küresel sıcaklık artışını 1.5oC ile sınırlanması hedeflenmektedir.6

4.    KYOTO PROTOKOLÜ

İklim değişikliği, çevre, sürdürülebilirlik, temiz enerji gibi güncel ve trend kelimeleri sıraladığımızda akıllara ilk gelen resmi çaba Kyoto Protokolüdür. Kyoto Protokolü’nün iklim değişikliğine karşı küresel ölçekte mücadele çabalarının tarihçesindeki yeri; teşkilatlı ve organize bir yapı olan Taraflar Konferansının yalnızca bir konferansı sırasında mutabık kalınan kararlardır.

Kyoto Protokolü’nün iklim değişikliği meselesindeki nam yaygınlığının temel sebebi, 1979 yılından bu yana devam eden iklim değişikliği müzakerelerinde ilk mutabık kalınan resmî belge olması ve tarafları bağlayıcı maddeler içeriyor olmasıdır. Ancak bilinenin aksine, Kyoto Protokolü pratik çözümler içeren bir anlaşma değil, yalnızca çerçeve metin niteliğindedir. Yani bir başka ifade ile Kyoto Protokolü için ‘gelecek olanın habercisi’ şeklinde bir tanımlama yapılabilir. Nitekim ardından gelen ve günümüze kadar devam etmekte olan Taraflar Konferansı görüşmelerinde protokol metnine mutabık kalınarak, kurulu mekanizmanın yürütülmesine ve incelenmesine devam edilmektedir.

4.1.         Organizasyon Mekanizması

Kyoto Sözleşmesi çerçevesinde en üst karar organı Taraflar Konferansıdır. Taraflar Konferansında alınan kararların incelenmesini ve kararların uygulanmasını sağlayabilmek adına, Taraflar Konferansına bağlı 2 önemli yapı organı kurulmuştur. Bunlar:

  1. Bilimsel ve Teknolojik Danışma Yardımcı Organı (SBSTA),
  2. Uygulama Yardımcı Organı (SBI).

Bu yapılara ek olarak, Taraflar Konferansınca alınacak kararların uygulanabilmesinde gerekli maddi, bilimsel ve teknolojik desteğin sağlanabilmesi için;

  • Küresel Çevre Olanağı (GEF),
  • Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC),

Sözleşmenin resmi parçası olmayan iki yapı sözleşmeye çeşitli konularda hizmet etmektedir. Taraflar konferansınca alınan kararları ve kararların uygulanmasında görevli tüm birimlerin yaptığı çalışmaların derlenmesi ve incelenmesi için Sekretarya görevlendirildi. Böylece, iklim değişikliğine karşı verilen mücadelenin iskelet yapısı oluşturuldu.7

Şekil 1. Taraflar Konferansı Organizasyon Şeması

4.1.1.     Taraflar Konferansı (COP)

Taraflar Konferansı, iklim değişikliğinde insan etkilerinin azaltılması için 1992 yılından itibaren her yıl düzenli olağan müzakerelerin adıdır. Taraflar Konferansında geçen taraflar için EK-I ve EK-II listeleri Kyoto Protokolünde yayınlanarak resmiyete kavuşturulmuştur. Bu kapsamda dünya ülkeleri 3 sınıf altında toplanarak, konferanslarda alınacak kararların bağlamı bu sınıflandırma ile detaylandırılmaktadır. Bunlar:

  • EK-I,
  • EK-II,
  • Diğer Ülkeler

şeklinde kategorize edilmiştir. EK-I listesinde bulunan ülkeler sözleşmenin tarafı olan, sözleşmede alınan kararların uygulanmasında birinci derece sorumluluk kabul eden ülkelerdir. Genel hatları ile Avrupa kıtasındaki ülkeler, Avrupa Birliği, BM üyesi bazı ülkeler bu liste içindedir.  

EK-I ülkelerinde bulunan ve Pazar ekonomisine geçiş sürecinde bulunmayan ülkeler EK-II listesini oluşturur. Bunlar iklim değişikliğini önleme çalışmalarında gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkeler için maddi, teknik ve teknolojik altyapının oluşturulmasında destek sunma sorumluluğu üstlenen ülkelerdir. Bu kapsamda Taraflar Konferansının oluşturacağı fonlara destek verecek ülkeler olarak kategorize edilir.

EK-I ve EK-II ülkeleri listesinde bulunmayan tüm ülkeler diğer ülkeler pozisyonundadır. Bunlar sözleşmenin tarafı olmamakla beraber, Taraflar Konferansının alacağı kararlarda söz hakkı bulunmayan ülkelerdir. COP izin vermesi durumunda, Taraflar Konferansına gözlemci pozisyonunda katılabilirler ancak taraf olan hiçbir hükümeti temsil etme yetkisi bu ülkelere verilemez.

Şekil 2. Kyoto Protokolünde EK-I listesinde olan ülkeler.

EK-I ve EK-II listelerinde yer alarak Taraflar Konferansında taraf ülkeler kategorisine giren ülkeler küresel iklim değişikliğini önleme/sınırlandırma amacıyla kararlar alma, kararların uygulanması ve denetlenmesi için gerekli organizasyon yapılarını oluşturma ve referans kaynakları/organizasyonları belirleme sorumluluklarını üstlenir. Her yıl bu amaç ve kapsam doğrultusunda müzakere için toplanır.

4.1.2.     Bilimsel ve Teknolojik Danışma Yardımcı Organı (SBSTA)

Bilim, teknoloji ve yöntemle ilgili konularda COP için danışmanlık görevinde bulunur. Aynı zamanda kararların denetlenmesi ve uygulaması için gerekli teknik desteğin neler olabileceğini ve değerlendirme ölçütünü belirlemede görev alır.

Kyoto Protokolü kararınca alınacak olan sayısallaştırılmış salım sınırlandırma ve azaltım sayılarının hesap yönteminin nasıl olacağını ve protokol maddelerine referans 1990 sera gazı emisyon değerinin hesabının nasıl yapılacağı gibi konulara danışmanlık yapar.

4.1.3.     Uygulama Yardımcı Organı (SBI)

Taraflar Konferansında alınan kararların değerlendirme ve incelenmesi için danışmanlık yapar. Ülkeler tarafından düzenli olarak sunulan standart raporların analiz edilmesi ve finansal, idari işlerin yürütülmesi ile ilgilenir.

4.1.4.     Küresel Çevre Olanağı (GEF)

Gelişmekte olan ve piyasa ekonomisine geçiş sürecindeki ülkelerde iklim değişikliğini önleme kapsamında yürütülecek projeler için hibe ya da kredilendirme yapan kurumdur. Kaynağını EK-II ülkelerinin taahhüdünden alır. Sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması adına faaliyetler yürütür.

4.1.5.     Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC)

1988 yılında yayınladığı ilk iklim raporu ile kamuoyunu iklim değişikliği tehlikesi konusunda resmi anlamda uyaran yapılaşmadır. Bu uyarı ardından hükümetlere iklim değişikliği konusunda ortak çalışma vurgusu yapılmıştır. Bu çabanın en geniş katılımlı oluşumu Taraflar Konferansı olmuştur.  IPCC, 5 yılda bir yayımladığı iklim raporlarında küresel iklim değişikliğinin genel seyri ve beklenen değişim ile alakalı raporlar sunmaktadır. Bu raporlar Taraflar Konferansınca muteber kaynak olarak dikkate alınarak, kararları etkiler.

4.1.6.     Sekretarya

Başta taraflar konferansı olmak üzere iklim değişikliği konusunda küresel çapta çaba sarf eden tüm kurumları destekler. Başlıca görevleri;

  • Sözleşme organlarının toplantılarına ilişkin pratik düzenlemeleri yapmak,
  • Yükümlülüklerin yerine getirilmesinde taraflara yardımcı olmak,
  • Veri ve bilgiyi toplayıp dağıtmak ve
  • İlgili diğer uluslararası kuruluşlarla görüşmelerde bulunmaktır.

Sekretarya COP kararlarının pratiğe dönüştürülmesinde, farklı yorumlarla amacından saptırılmasının önüne geçilmesinde ve kararların usulünce kontrolünün yapılmasında önemli roller oynamaktadır. Bir başka ifade ile Taraflar konferansının otokontrol mekanizmasıdır.

4.2.         Kyoto Protokolünün Muhtevası

Kyoto Protokolü metni genel hatlarıyla;

  • Protokol metni uyarınca sorumluluk yüklenen tarafların tanımlarını,
  • Tarafların görevlerini, sorumluluklarını ve taraf olmayanlara yaklaşımlarını,
  • İklim değişikliği ile mücadele için gerekli standartları, terimleri ve tanımlamaları,
  • Sürdürülebilir kalkınma için tarafların görev ve sorumluluklarını,
  • Alınan kararların uygulanmasının denetlenmesi ve raporlanmasının esaslarını,
  • Denetlemede kullanılacak ölçüm yöntemleri ve birimlerini,
  • Mücadele mekanizmalarının işlev ve yetkilerini,
  • Müdahale edilmesi gereken iş kollarını,
  • Sayısallaştırılmış salım sınırlandırma ve azaltım taahhüdü alınan sera gazlarını,
  • Protokole dahil olma, çekilme ve madde değişiklik taleplerinde esasları açıklar.

Protokol metninin referans aldığı temel kaynak Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesidir (UNFCCC, İDÇS). Ayrıca sözleşme maddelerinde sıkça atıf yapılan Montreal Protokolü, Kyoto Protokol metninin detaylandırılmasında önemli bir kaynaktır.

Metinde geçen ifadelerle iklim değişikliğine karşı çözüm önerilerinin en başında sera gazı salınımlarının referans değer olan 1990 yılına göre azaltım sayılarına ulaşabilmek olduğu görülür. Metinde geçen sayısallaştırılmış salım sınırlandırma ve azaltım taahhüdünün gerçekleşememesinde istisnai durumların başında piyasa ekonomisine geçiş sürecinde bulunmak olduğu görülür. Bu ülkeler için belirlenecek sayısallaştırılmış salım sınırlandırma ve azaltım taahhütleri yıl bazında değil, daha geniş zaman aralıklarında yapılmaktadır.

İklim değişikliğini önleme amacıyla Kyoto Protokolünce çizilen çerçeveye bakıldığında;

  • Üretim sahalarında enerji ihtiyacının karşılanmasında temiz enerjiye geçiş,
  • Enerji verimliliği ve kayıpların minimize edilmesi,
  • Ağaçlandırmanın artırılması ve arazinin yanlış kullanılmasını önleme,
  • Sera gazı salınımını sınırlayacak yutakların kullanılmasında idari kararlar alınması yoluyla zorlayıcı unsur oluşturma,
  • Atık yönetiminin yapılması ile metan gazı salımlarının sınırlandırılması ve atıkların yeniden değerlendirilmesi, maddeleri olduğu görülmektedir.8

Birçok kamu ve özel kuruluş, son yıllarda Kyoto Protokol kararlarının doğrultusunda adımlar atmıştır. Teknoloji devi şirketlerin ve milyarderlerin reklam ve pazarlama stratejilerine temiz enerji ve sürdürülebilirlik kavramlarını almasında küresel çaba olan Taraflar Konferansının etkisi göz ardı edilemez. Çevre bilinci olan insanların sempatisini kazanmada sürdürülebilir üretim gösteren tüm kuruluşların saygın bir yerde durması ve takdir toplaması bu minvalde oldukça doğaldır.

5.    SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

Temiz enerji, çevre, yeşil gibi kelimeler yan yana sıralandığında akla gelebilecek ilk kavram olan sürdürülebilirliğin kökeni, iklim değişikliğinin kamuoyuna sunulduğu tarihlere dayanır. Sürdürülebilirlik, günümüzde herhangi bir sektörün veya tesisin ön eki olarak kullanılabilecek; genel ve kapsayıcı bir kavramdır. Genel hatları ile sürdürülebilirlik kavramının anlamı, günümüzün ihtiyaçlarını gelecek kuşakların ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak, gelecek kuşakların da ihtiyaçlarını karşılayabileceği olanakları sağlayarak karşılamaktır.9

Sürdürülebilirlik kavramının ortaya çıktığı 80’li yıllar, sanayileşme ve teknolojik ilerlemenin ivmelendiği, üretim hızının artışına paralel olarak üretim fazlası ürünlerin ortaya çıktığı bir dönemdir. Bu senelerden günümüze kadar teknolojik gelişmelerin üretim hızına artırıcı etkisi gelecek senelerde ivmelenerek artacağı tahminleri yürütüldü. Nitekim ardından geçen 40 senede insan ırkı tarihin hiçbir döneminde görülmeyen üretim ve tüketim hızına erişmiş oldu. İstisna haller -pandemi- dışında enerji ihtiyacı her sene artış gösterdi.10 Bu tahminlerin neticesinde insan ırkı doğada milyonlarca yılda oluşumunu tamamlayan kıymetli yer altı ve yer üstü kaynaklarını kullanarak çok kısa süre içerisinde çeşitli teknolojik aletlere dönüştürebilme gücüne sahip oldu. Bu gücün kontrolsüzce kullanımının sonucunda doğa dengesi tamamıyla bozulabilirdi. Bunun bir sonucu olarak da yalnızca insan ırkı değil, dünya üzerinde yaşayan tüm canlıların soyu tükenme tehlikesi ile karşı karşıya kalabilirdi. Bu tehlike karşısında doğanın vermiş olduğu sinyallerin farkına varan insan ırkı ‘kendini sınırlayıcı’ ilkeler bütününe ihtiyaç hissetti. Bu ihtiyacın karşılığı olarak da sürdürülebilir gelişme kavramı ön plana çıktı.

Sürdürülebilir gelişme kavramı ilk kez Brundtland Raporu’nda tüm dünyanın kabul ettiği bir değerler sistemi olarak tarih sahnesindeki yerini aldı. Brundtland Raporu sürdürülebilir gelişmenin mümkün olabilmesi için tüm dünya ülkelerinin kabul edip ortak hareket edeceği bir değerler bütününün uygulamaya konulması gerektiğini ileri sürmektedir. Bu değerler bütününü de raporunda sıralamaktadır.11 Raporunda genel hatları ile ülkelerin siyasal, sosyal ve ekonomik sistemlerine dair ilkeler getirmiştir. Bu geniş katılım denemelerine en iyi örnek Taraflar Konferansı olarak karşımıza çıkar.

6.    SONUÇ

İklim değişikliğine karşı verilen mücadelenin tarihçesine ve genel seyrine bakıldığında küresel çapta hükümetleri harekete geçirebilecek mekanizmaların oluşturulması ve bu mekanizmalara geniş çaplı katılım sağlanmış olması umut verici bir gelişme olarak gözükmektedir. 10 yıllardır süre gelen bu çabanın çıktılarının değerlendirilmesi adına yeterli veri toplanmıştır. Bu veriler incelendiğinde dünya çapında enerji sarfiyatı günden güne artmaktadır. Enerji sarfiyatının artışı süper güç olma yolunda emin adımlarla ilerleyen ülkelerde diğer ülkelere göre oldukça yüksektir. Bu artışa rağmen enerji üretiminde temiz enerji kaynaklarının kullanım oranı 1980 yılından bu yana sabit kalmıştır. Bu durum, küresel ölçekte iklim değişimine açılan savaşın bir meyvesi olarak günümüz gerçekliği ile yüzleşmektedir. Ne var ki, alınan önlemler neticesinde yaşanmayan; pandemi sonrası olağan dışı haller sebebiyle yaşanan enerji sarfiyatındaki düşüş dikkate şayandır.12

Taraflar konferansında alınan kararların sınırlayıcı unsuru ülkelerin ilerlemesine mâni olacak bir çevre korumasının kabul edilebilir olamayacağı esasına dayanır. Bu nedenledir ki piyasa ekonomisine geçiş aşamasındaki ülkelere ve gelişmemiş ülkelere maddi kaynaklar ile destek olunması önlemi alınmıştır. Yasa ve yargı kanalları ile çevreyi kirletenlere karşı cadı avı başlatılmıştır. Bunun küresel ölçekte takdir toplaması beklenmektedir. Küresel ölçekte önlem çağrısı ve karar alıp uygulanması adına cesaret gösterme bir iyi niyet göstergesi olarak yorumlanabilir. Ancak unutulmamalıdır ki, iyi niyet tek başına yeterli olmamaktadır. İyi niyetin yanında doğru metot ve kararlar alınabilmesi sorun çözümünün olmazsa olmazları arasındadır.

Taraflar Konferansında alınan kararlarda insan merkezli bir karar alınmaması, uygulayıcı muhatabın insan olmasına rağmen beşerî unsurların yok sayılması küresel çabanın çıktılarında istenen verimin sağlanmamasına yol açmıştır. Zihin kodlarında “durmaksızın ilerleme” olan modern insanın ilerlemenin önüne geçecek her şeyi -kendi sonunu getireceğini bilse dahi- yıkıp geçmesi, beklenen reaksiyondur. Nitekim “ileri hükümetlerin ileri fikir adamları” yavaşlamanın geride kalmak olduğunu düşünebilecek kıvrak zekâ sahibidirler. Bu bakış açısı, ilerlemesini sekteye uğratmayacağı ölçüde çevreyi koruma eğilimi gösterir. Taraflar Konferansı esnasında gelişen tartışmalar bu anlayışın en açık örneklerindendir. İklim değişikliği sorununun çıkması ve ilerlemesinde gelişmekte olan ülkeler, gelişmiş ülkeleri suçlarken, gelişmiş ülkeler ortak hareket çağrısını yinelemekte, hükümetler aralarındaki rekabette geri kalmamak için sera gazı azaltım miktarlarında daha fazla esneklik istemekte, bu nedenle belirlenen maddelerde mutabakat sağlanması sürekli ertelenmektedir. 13 Alınan kararlar bilimsel ve teknik açıdan her ne kadar yeterli olsa da, uygulayıcı olan insanın yaklaşımı ve bakış açısı bu sorunun çözüme kavuşması şöyle dursun, sorunun büyümesinin dahi önüne geçememektedir.

İklim değişikliğinin önlenmesi için önerilenler insan yapısını dikkate almadığı sürece pratikten uzak, yüzeysel önerilerdir. Sorunun çözümü yüzeysel yaklaşımlarla değil; derine, sorunun kaynağına inmekle mümkündür. Sorunun kaynağında ise modern batının doğa algısı vardır.

Konferans kararları ve alınan önlemlerin temelini bilimsellik oluşturuyordu. Bilim, iklim değişikliği sorunun çözümünün yegâne aracı olarak görülmekteydi. Doğanın korunması ve yeniden canlıları besleyen bir “ana yapısı”na bürünmesi ancak bilim ile mümkün olabilirdi. Ancak çözüm kaynağı olarak bilinen modern bilim, derinine inildiğinde soruna kaynaklık eden anlayışın ürünüydü. Bu anlayış 17. asırdan sonra Francis Bacon’un bilimsel ilerlemenin istikametini değiştirecek temeli atması ile ortaya çıkmıştır. Bahsi geçen anlayışa göre doğa “başıboş dolaşmalarında kıstırılıp avlanmalı”, “hizmete mecbur edilmeli” ve “köle” yapılmalıdır. Çünkü, doğanın sırları dizginlenip, işkence altında ortaya çıkartılabilirdi.14 Terminolojisi ile “Mekanik Dünya Görüşü”nün günümüze yansıması modern bilimin ana akımını oluşturdu. Bunun sonucu olarak; Taraflar Konferansında alınan kararların kapsamı yasak ve kısıtlamalar şeklinde oluşturulabildi. Bilim ve ilerlemenin temel düşüncesine sadık kalınarak eziyet ve işkencelere tabii tutulan doğa, çaresizce insan karşısındaki mağlubiyetini sergilemeye başladı. Doğa mağlubiyetini iklim değişikliği, çevre kirliliği, kaynakların tükenmesi, canlı yaşamının tehlikeye girmesi vs. şekillerinde ilan etmiş oluyordu. Kısacası Taraflar Konferansı ve dahi sonrasındaki büyük büyük çabalar temeli çürük ancak yapısal elemanları kuvvetli gözüken bir bina modeli olarak yükseltilmeye çalışıldı.

Modern bilimin temelinde, doğayı yok sayarak doğayı korumak için çıkılan bu uğraşların sonuçları beklenildiği gibi iç açıcı bir tablo sergileyemedi. Doğayı ve insanı yok sayarak korumaya alabilmek mümkün değildir. İklim değişikliği gibi ciddi bir konunun yüzeysel bir bakış açısı ile çözümü mümkün değildir. Doğayı koruyabilmek, yeniden dengesini sağlamasında yardımcı olabilmek için;

  • Modern bilimin temelini oluşturan “doğa işkence altında sırlarını açığa çıkarır” anlayışından kurtulup, doğa ile barışık ve uyum içinde çalışan bir bilim anlayışı geliştirilmelidir,
  • Doğa koruma aktivisti rolüne bürünebilecek yegâne varlık; insanı bilinçlendirme çalışmalarına gidilmelidir,
  • Sürekli ilerleme merkezli, hükümetlerarası çekişmelerin15 önüne geçilebilmesi için halkların ihyası sağlanmalıdır,
  • Özel veya kamu şirketlerinin üretim işlemlerinde karbon salınımlarının düşürülmesine ek olarak, şirketler rekabet merkezli tüketime özendirme politikasından caydırılmalıdır.

Yukarıda sıralanan maddelerin sağlanabilmesi ile, doğanın insana köle olmadığı ve ikisinin de varlığını devam ettirebilmesi için uyum içinde olması gerektiği yeniden hatırlanacaktır. Üretim-tüketim endeksli refah anlayışı yerine insani değerlere endeksli, doğaya saygılı refah anlayışının temelleri atılacaktır. Doğa, şirketlerin karlılığını artırmaları için maşa pozisyonuna düşmekten kurtarılacaktır.16, 17 İhtiyaç fazlası üretimin önüne geçilerek, sürdürülebilir kalkınma teorisi pratiğe dökülebilecektir. Tüketim kontrol altına alınarak, gelecek nesillerin de ihtiyaçlarını karşılayabileceği doğal kaynak rezervleri korunmuş olacaktır.

Kaynakça

1 UNFCCC. (2003). İklime Özen Göstermek. Bonn: UNFCCC.

2 UNFCCC. (1998). İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi. Bonn.

3 United Nations. (1998). Kyoto Protocol. Kyoto: UNFCCC.

4 UNFCCC. (1998). Buenos Aires Plan of Action. Buenos Aires.

5 UNFCCC. (2002). The Marrakesh Decleration. Marrakesh.

6 UNFCCC. (2015). The Paris Aggreement. Paris.

7 UNFCCC. (2003). İklime Özen Göstermek. Bonn: UNFCCC.

8 United Nations. (1998). Kyoto Protocol. Kyoto: UNFCCC.

9 TOSUN, E. K. (2009). Sürdürülebilirlik Olgusu ve Kentsel Yapıya Etkileri. PARADOKS.

10 ŞAHİN, A. (2021, Mart 30). Tüketim Çılfınlığının Ulaştığı Boyutlarda Elektrik Enerjisi Kullanımının Çevresel Etkileri. 10oncukoy.com: https://10uncukoy.com/bilim/tuketim-cilginliginin-ulastigi-boyutlarda-elektrik-enerjisi-kullaniminin-cevresel-etkileri/abdusselamsahin/ adresinden alındı.

11 Brundtland, G. H. (1987). Our Common Future. Oslo.

12 ŞAHİN, A. (2021, Mart 30). Tüketim Çılgınlığının Ulaştığı Boyutlarda Elektrik Enerjisi Kullanımının Çevresel Etkileri. 10oncukoy.com: https://10uncukoy.com/bilim/tuketim-cilginliginin-ulastigi-boyutlarda-elektrik-enerjisi-kullaniminin-cevresel-etkileri/abdusselamsahin/ adresinden alındı.

13 BOZOĞLU, B. (2020, Ocak 6). İklim Krizine Karşı Uluslararası Çalışmalar ve Son Taraflar Konferansı. Independent Türkçe: https://www.indyturk.com/node/113821/türkiyeden-sesler/iklim-krizine-karşı-uluslararası-çalışmalar-ve-son-taraflar-konferansı adresinden alındı.

14 YAYLI, H. (2006). Mekanik Düşünceden Ekolojik Düşünceye: Yeni bir insan-doğa ilişkisi tasarımının doğuşu. Sosyoloji Konferansları, 67-82.

15 İklim Haber. (2019, Aralık 18). COP25’te Şili Büyük Kirleticileri Suçluyor. İklim Haber: https://www.iklimhaber.org/cop25te-sili-buyuk-kirleticileri-sucluyor/ adresinden alındı

16 Apple. (2020). Apple Çevre. Apple: https://www.apple.com/tr/environment/ adresinden alındı.

17Google. (tarih yok). Sustainability Google. Google: https://sustainability.google/intl/tr/commitments/?utm_source=googlehpfooter&utm_medium=housepromos&utm_campaign=bottom-footer&utm_content=#enable-partners adresinden alındı.


Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir